Mahmud Efendi Hazretlerinin (k.s) Hayatı

Video için tıklayın

Mahmud Efendi Hazretleri 1929 senesinde Trabzon vilâyetinin (ilinin) Of kazasının (ilçesinin) Miço (şimdilerde Tavşanlı) köyünde doğdu. Babası Mustafa oğlu Ali Efendi annesi Tufan kızı Fâtıma Hanımefendi verâ (haram veya günah olup olmadığı şüpheli hususlardan özenle kaçan, helâl ve mubahların bir kısmından feragat eden) ve takva (dinin emir ve tavsiyelerine uyan, haram ve günahlardan kaçınma hususunda titizlik gösteren) ile maruf (iyi ve doğru bilinip kabul gören) muhterem kimselerdiler.

Babası Ali Efendinin Cemaat Bilinci, Dindarlığı ve Kur’an’a olan Düşkünlüğü

Ali Efendi köyün camisinde imamlık yapar aynı zamanda kendi tarlasında da ziraatla (tarımla) meşgul olurdu. Tarlası câmiye uzak olmasına rağmen vazifesini hiç aksatmaz mutlaka câmiye gelir ezan okur ve namazı kıldırırdı. Ali Efendi köylülerin ziraatle uğraştığı zamanlarda bazen camiye gelemediklerini ve bu vakitlerde namazı yalnız kılmak zorunda kalacağını bilmesine rağmen işini bırakır her seferinde namazını camide kılardı. Ali Efendi ibadetine düşkün çokça Kur’ân okuyan kanaat ehli bir kimseydi. 1954 senesinde zorluklarla biriktirdiği parasıyla hacca gitmiş ve Mekke-i Mükerreme’de rahatsızlanarak vefat etmiştir. Mezarı Cennetü’l-Me’lâ’da (Mekke-i Mükerreme’de) babası Mustafa Efendi’nin yakınındadır.

Annesi Fâtıma Hanım’ın Kul Hakkı Konusunda ki Hassasiyeti

Annesi Fâtıma Hanım kul haklarına çok dikkat ederdi. İneklerini meraya (hayvanların otlatıldığı yere) götürürken kimsenin bahçesinden otlamasın (yemesin) diye ağızlarını bağlardı. Kazara (yanlışlıkla) bir ineği başkasının bahçesinden otlayacak olsa hemen sahibinden helallik ister ve o inekten sağdığı sütün tamamını bahçe sahibine verirdi.

Dini İlimleri Yayarken Takip Ettiği Usul

Mahmud Efendi Hazretleri’nin yaşadığı zamana ve Türkiye şartlarındaki insanların ahvâline (haline) göre ilmi artırmada kullandığı tedrîcî üslub (aşamalı anlatma biçimi) hayret vericidir. Hatta bâzı ilim ehli kimseler bu husustaki inceliğe muttalî olamadıklarından (konuya hakim olamadıklarından) kendisini tenkid bile etmişlerdir (eleştirmişlerdir). Çünkü insanlara “Emsile, Bina, Avâmil okuyun yeter” diyerek ilme teşvik ediyordu. Kur’ân-ı Kerîm okumayı dahi bilmeyen, geçim derdine düşmüş bir millete “On beş, yirmi sene ilim okumalısınız” demiş olsaydı acaba bu ilmi kim kabul ederdi. Bir zaman sonra ilmî seviyeyi yükseltip zikrolunan kitaplara İzhar ve İzzî gibi diğer kitapları eklemiş ve “İzhar okuyan hocadır” buyurarak insanları heveslendirmişti. Daha sonra bu kitaplara Kâfiye, Molla Câmî, Nûru’l-îzah, Mülteka, Telhis, Şerhu’l-Emalî, Şerhu’l-akaid gibi daha yüksek kitapları eklemiştir.

İlmin temelini bu şekilde atarak birçok talebeler yetiştiren Mahmud Efendi Hazretleri bunlarla da yetinmeyip “Mülteka ezberlenmeli”, “Hidâye okunmalı”, “Mülteka’nın şerhi olan (eseri daha geniş biçimde açıklama amacıyla yazılmış kitap/kitaplar) Mecmeu’l-enhur’u anlayarak okuyup bitirmeyene hoca demem” gibi sözlerle ilmî seviyeyi daha da yükseltmiştir. Artık “Uzun uzun tefsirler uzun uzun hadisler, fıkıhlar okuyun” diyor ve hoca olduktan sonra yedi sene fıkıh ihtisası (uzmanlığı) yapılması gerektiğini söyleyerek içindeki niyetini dile getiriyordu.

Kadın Medreselerinin/Kuran Kurslarının Oluşmasında ki Gayreti

Bu arada kadınların cahil kalmalarına (dini bilgi yönünden) gönlü razı olmadığından bu konuda da yeni bir çalışma yapıyordu. Kadınlara İslamiyet’i en kolay yine kadınlar anlatabileceği için onlardan da hocalar yetiştirmek gerekiyordu. Erkeklerin kendilerine mahrem olmayan kadınları hele ki böylesine bozuk bir zamanda okutmaya kalkmaları birçok mahzuru (sakıncayı) beraberinde getireceğinden bu işe şöyle bir çare buldu; kendisi önce erkekleri okuttu sonra erkek hocalara hanımlarını ve kızlarını okutmalarını emretti. Kocalarından veya babalarından okuyan hanımlar da diğer hanımları okuttular. Kadınların nurlarını söndüren unsurlar erkeklerinkinden daha az olduğu için kısa zamanda kadın medreseleri çoğaldı ve yayıldı. Öyle ki okuyan kadınların sayısı erkekleri geçti. Nice kızlar hâfızlık yaptı ve niceleri hoca olup sâir (diğer) kadınların hidayetlerine vesîle oldular.

İlmi Yayma Konusunda ki Hedefi

Mahmud Efendi Hazretleri ilme teşvik babında (amacıyla) vaazlarında defalarca şu sözleri tekrarlamıştır: “Boğaz köprüsünü alelâde marangozlar, demirciler yapabilir mi? Büyük mühendisler büyük mimarlar lazım. İşte bu din köprüsünü de küçük hocalar yapamaz büyük âlimler lazım.”

Âlimlerin Mahmud Efendi Hakkındaki Görüşleri

1) Ali Haydar Efendi’nin Takdiri

Mahmud Efendi Hazretleri’nin şeyhi, son dört padişahın huzur hocası, dört mezhebin müftüsü ve Meşîhat-ı İslamiyye’de (şeyhülislâmlık makamında) heyet-i te’lîfiyye reisi (Fetvahâne’ye bağlı olarak fıkhî meseleleri derleyen, düzenleyen ve uzlaştıran kurulun başkanı) olan Ali Haydar Efendi Hazretleri Harici Link İkonu kendi yerine bıraktığı Mahmud Efendi Hazretleri hakkında: “(İlahî koruma sayesinde) Henüz Mahmud’umun sol tarafına bir seyyie (günah) yazılmamıştır. Mahmud’umun eli benim elimdir. Bende ne varsa Mahmud’uma verdim. O’nu sevmeyen âhirette beni göremez.” buyururlardı.

2) Emin Saraç Hocaefendi’nin Görüşleri

Ali Haydar Efendi’den ve Zâhid el-Kevserî’den mücaz olan (icazet alan) büyük âlim Emin Saraç Hocaefendi, Mahmud Efendi Hazretleri’ni sıkça ziyaret eder ve çeşitli vesilelerle: “Ali Haydar Efendi Hazretleri’nin murâdını (isteğini) Mahmud Efendi hayata geçirmiştir çünkü Ali Haydar Efendi’nin tek arzusu ilmin yayılması ve (sakal, cübbe, şalvar ve çarşaf gibi) islam şiârının (ilkesinin) canlanmasıydı” derdi.

3) Hacı Dursun Fevzi Efendi’nin Sözü

Mahmud Efendi Hazretleri’nin zâhirî ilimdeki üstadı Hacı Dursun Fevzi Efendi: “Mahmud Efendi Hazretleri’nin arkasında namaz kılan İmam-ı Âzam efendimizin ardında kılmış gibidir” derdi. Kendisi evvelki meşayıhtan (şeyhlerden) icazetli bir şeyh olduğu halde ilk önce Ali Haydar Efendi Hazretleri’ne intisab edip (bağlanarak) O’nun halifesi (temsilcisi ve yolunun sürdürücüsü) olmuş daha sonra Mahmud Efendi Hazretleri’ne intisab ederek O’nun yüce makamını itiraf etmiştir.

4) Muhammed Mazhar el-Fârûkî’nin Şahidi

İmâm-ı Rabbânî Hazretleri’nin yedinci torunu ve Medîne-i Münevvere’deki Mazharî Ribâtı’nın son şeyhi olan Muhammed Mazhar el-Fârûkî Hazretleri, Mahmud Efendi Hazretleri’ni İstanbul’da ziyaret etmiş ve: “Ben âlemleri gezdim bu asırda Mahmud Efendi gibi şerîat (islam kurallarını) ve tarîkatı (benimsenen usulü, tutulan yolu) birlikte yaşayan bir zat (kimse) görmedim” demiştir.

5) Seyyid Muhammed Alevî el-Mâlikî’nin Tesbiti

İslam âleminin en büyük âlimlerinden ve ehl-i sünnet’in en büyük müdâfîlerinden (savunucularından) olan büyük kutub allâme (son derece bilgili) Seyyid Muhammed Alevî el-Mâlikî (Rahimehullâh) Mahmud Efendi Hazretleri’ni İstanbul’daki dergâhında birkaç defa ziyaret etmiş vefatından önce on gün kadar kendisinin misafiri olmuş ve: “Dünyada birçok cemaatler (ibadet için bir araya gelen topluluklar) gördüm. Kimisi ilme önem verip tasavvufu zâyi etmiş (kaybetmiş) kimi de tasavvufa ihtimam (özen) gösterip ilmi zâyi etmişlerdir (kaybetmişlerdir) ama Mahmud Efendi ve cemaati ilimle ameli şerîatla tarîkatı birlikte yaşayıp-yaşatan müstesna (benzeri zor bulunan) cemaatlerdendir. Bu kadar kalabalık müridi olup da kendisini öne çıkarmayan ve son derece tevâzû sahibi olan (alçak gönüllü olan) bir zat mutlaka evliyâullâhın kutuplarından (başlarından) biri olması gerekir zira (çünkü) bu makam normal bir velîde tahakkuk etmez (gerçekleşmez)” demiştir.

Diğer Büyük Âlimlerin Sözleri

2009 yılının yazında gerçekleşen Şam ziyareti sırasında düzenlenen toplantıda ulemâ ve meşâyih meclisinde (din âlimleri ve tasavvuf büyüklerinin katılımıyla) Allâme Muhammed Saîd Ramazan el-Bûtî bu mevzûya (konuya) işaret edip Mahmud Efendi’ye “Türkiye’deki sırrı siz muhafaza ettiniz” demişti.

Yine 2009 yılının Aralık ayında Mahmud Efendi’yi ziyarete gelen Büyük Muhaddis (hadis bilimi ile uğraşan) Allâme Muhammed Avvâme bir sohbet esnasında etrafında toplanan on bin kadar talebeyi gördüğünde Hazreti Ali Efendimiz’in (kerremellahu vechehû) Kûfe’ye gelişinde İbni Mesûd (radıyallâhu anh)‘ın talebelerinin O’nu karşılamaya çıkışlarını zikrederek Hazreti Ali (kerremellahu vechehû)‘nun İbni Mesûd (radıyallâhu anh) hakkındaki; “Allâh İbni Mesûd’a rahmet etsin. Gerçekten bu beldeleri ilim doldurmuş” sözünü nakledip akabinde (peşine); “Allâh Mahmud Efendi’ye merhamet etsin. Gerçekten bu beldeleri ilim doldurmuş” demişti.

Mahmud Efendi Hazretleri’nin ilim, amel ve ihlastaki yüksek mertebesine (derecesine) daha birçok âlim değinmiştir ki Büyük Muhaddis merhum (vefat eden) Abdulfettâh Ebû Ğudde kendisini mescidinde ziyaret edip hürmetlerini arz etmiştir.

Medîne-i Münevvere’nin kutuplarından (manevi büyüklerinden) olup dünyadaki bütün velilerin meclisinde toplandığı Muhammed Zekeriya el-Buhârî Hazretleri rüyasında Rasûlüllâh (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)‘i görmüş Kâinatın Efendisi’nin hemen ardında da Mahmud Efendi Hazretleri’nin ayağını Rasûlüllâh (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)‘in mübarek ayağını kaldırdığı yere koyarken görmüş bunun üzerine Mahmud Efendi Hazretleri’ne: “Ben Buhara’da Seyr-u Sulûkümü tamamlayamadım, siz bana tamamlattırır mısınız? diye ricada bulunmuş. Efendi Hazretleri de: “Siz manen tamamlamışsınız” diyerek tevazu göstermiştir. (Yani kalpteki seyr-u sülûk tamamlanmış, batınen (iç dünyada) olgunluk elde edilmiştir.)

Şâm-ı Şerîf’in fukahâsından (fıkıh ilminde söz sâhibi olanlarından) Abdurrezzak Halebî Hazretleri Mahmud Efendi Hazretleri’nin en büyük âşıklarından olup talebelerine daima onu tanıtmaya çalışmıştır.

Son devrin Hanefi fukahâsının en büyüklerinden olan merhum Edîb Kellâs Hazretleri yüz yaşına yaklaşmış iken ellerde taşınarak Şâm-ı Şerîf ziyaretlerinde Efendi Hazretleri’ni ziyarete gelmiş ve onun hakkında: “Kalbimin sevgilisi” diye ihtiramda (saygıda) bulunmuştur.

Türkiye meşâyıhının (şeyhlerinden) ulularından Kelâmî Dergâhı Postnişîni (tekkenin şeyhi) Ali Haydar Efendi Hazretleri’nin âhiretliği olan Mahmud Sami Ramazanoğlu Hazretleri, Mahmud Efendi Hazretleri’ni mescidinde ziyaret ederek O’nun yüce makamını tasdik etmiştir.

Gümüşhânevî kolunun önde gelen meşâyıhından Mehmed Zâhid Kotku Hazretleri, Mahmud Efendi Hazretleri’ni sürekli ziyarete gelmiş ve cenazesinin yıkanmasını ve namazının kıldırılmasını kendisine vasiyet etmiştir.

Ali Haydar Efendi Hazretleri’nin âhiretliği olan Alvarlı Muhammed Lutfî Efe Hazretleri’nin âhiretliği olan, Rasûlüllâh (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)‘in kabr-i şerifinin kapısı herkesin önünde kendisine açılan ve vefatından altı ay sonra kabrinden çıkartıldığında kefeninde hiçbir leke bulunmaksızın etrafa misk kokuları saçan Hacı Salih Efendi Hazretleri, Mahmud Efendi Hazretleri’nin müridi gibi (talebesi gibi) pazar sohbetlerine katılır ve O’nun hakkında: “Kutb-u Medar (dünyâda herşeyin var olması ve varlıkta durabilmesi için mânevî ilimlerin ve fâidelerin gelmesine vâsıta olan) bu Zattır görmüyor musunuz, dünya etrafında dönüyor” buyurmuştur ki bu fakir (aciz) bunu bizzat kulaklarımla duymuşumdur.

Son dönemde Kur’an’a çok büyük hizmeti geçmiş olan Gönenli Mehmed Efendi Hazretleri, Mahmud Efendi Hazretleri’ni sık sık ziyaret ederdi. Oğlu vefât ettiğinde Efendi Hazretlerimizle birlikte kendisine tâziye (başsağlığı) ziyaretine gittiğimiz zaman Efendi Hazretlerine hitaben: “Senin yaptıklarını biz beceremedik ortalığı sakallılarla ve çarşaflılarla doldurdun. Bir kere rüyamda semânın bir katında evliyâullahın toplantısına katıldım tanıdığım bütün meşâyıh (şeyhler) oradaydı, seni göremeyince sağa sola bakındım. O zaman hâtiften (sesi işitildiği halde kendisi görülmeyen) birisi: “Mahmud’u aşağılarda arama. Yukarı bak! Yukarı!” diye nida edildi (seslenildi)” demiştir.

Son devir Osmanlı ulemasından ve Medîne-i Münevvere meşâyıhından olan Hattat (arapçada güzel yazı yazan) Mustafa Necati Erzurûmî Efendi Hazretleri, Mahmud Efendi Hazretlerine çok tazim (saygı) eder Medîne-i Münevvere’de kaldığı otellerde Efendi Hazretlerini ziyaret ederek: “Şeytan senden kaçtığı kadar kimseden kaçmıyor. Bu zamanda şeytanın en büyük düşmanı sensin.” derdi.

Muhammed Ali Sâbûnî gibi dünya çapında Meşhur allame, Mahmud Efendi Hazretlerine intisab etmiş ve: “Bu Zât (bu kimse) sadece Türkiye’nin değil bütün dünyanın şeyhidir.” demiştir.

Seyda Cezerî’nin halifesi büyük âlim Mehmet Emin Er, Suud ulemasından Seyyid İbrahim Ahsâî, Mekke ulemasından Ahmed Nurseyf, Medîne-i Münevvere’de bulunan Arif Hikmet Kütüphanesi müdürü büyük âlim Ali Ulvi Kurucu, Erzurum müftüsü Halis Efendi gibi Üstadımız Hazretlerini ziyaret eden kendisinin yüceliğini itiraf eden ve kendisine intisab eden daha birçok zevât-ı kirâm (büyük zâtlar) vardır ki bunları tek tek saymaya ne bizim ömrümüz ne yaşımız ne de imkanlarımız müsait değildir.

Allah-u Teâlâ Bu Yüce Ğavs’ın dünyada himmetlerini âhirette şefâatlerini cümlemize nasip eylesin. Âmîn! (müminlerin bağışlanması için Allah katında niyazda bulunmalarını cümlemize nasip eylesin.)

Mahmud Efendi Hazretleri 1929 senesinde Trabzon vilâyetinin (ilinin) Of kazasının (ilçesinin) Miço (şimdilerde Tavşanlı) köyünde doğdu. Babası Mustafa oğlu Ali Efendi annesi Tufan kızı Fâtıma Hanımefendi verâ (haram veya günah olup olmadığı şüpheli hususlardan özenle kaçan, helâl ve mubahların bir kısmından feragat eden) ve takva (dinin emir ve tavsiyelerine uyan, haram ve günahlardan kaçınma hususunda titizlik gösteren) ile maruf (iyi ve doğru bilinip kabul gören) muhterem kimselerdiler.

Babası Ali Efendinin Cemaat Bilinci, Dindarlığı ve Kur’an’a olan Düşkünlüğü

Ali Efendi köyün camisinde imamlık yapar aynı zamanda kendi tarlasında da ziraatla (tarımla) meşgul olurdu. Tarlası câmiye uzak olmasına rağmen vazifesini hiç aksatmaz mutlaka câmiye gelir ezan okur ve namazı kıldırırdı. Ali Efendi köylülerin ziraatle uğraştığı zamanlarda bazen camiye gelemediklerini ve bu vakitlerde namazı yalnız kılmak zorunda kalacağını bilmesine rağmen işini bırakır her seferinde namazını camide kılardı. Ali Efendi ibadetine düşkün çokça Kur’ân okuyan kanaat ehli bir kimseydi. 1954 senesinde zorluklarla biriktirdiği parasıyla hacca gitmiş ve Mekke-i Mükerreme’de rahatsızlanarak vefat etmiştir. Mezarı Cennetü’l-Me’lâ’da (Mekke-i Mükerreme’de) babası Mustafa Efendi’nin yakınındadır.

Annesi Fâtıma Hanım’ın Kul Hakkı Konusunda ki Hassasiyeti

Annesi Fâtıma Hanım kul haklarına çok dikkat ederdi. İneklerini meraya (hayvanların otlatıldığı yere) götürürken kimsenin bahçesinden otlamasın (yemesin) diye ağızlarını bağlardı. Kazara (yanlışlıkla) bir ineği başkasının bahçesinden otlayacak olsa hemen sahibinden helallik ister ve o inekten sağdığı sütün tamamını bahçe sahibine verirdi.

Dini İlimleri Yayarken Takip Ettiği Usul

Mahmud Efendi Hazretleri’nin yaşadığı zamana ve Türkiye şartlarındaki insanların ahvâline (haline) göre ilmi artırmada kullandığı tedrîcî üslub (aşamalı anlatma biçimi) hayret vericidir. Hatta bâzı ilim ehli kimseler bu husustaki inceliğe muttalî olamadıklarından (konuya hakim olamadıklarından) kendisini tenkid bile etmişlerdir (eleştirmişlerdir). Çünkü insanlara “Emsile, Bina, Avâmil okuyun yeter” diyerek ilme teşvik ediyordu. Kur’ân-ı Kerîm okumayı dahi bilmeyen, geçim derdine düşmüş bir millete “On beş, yirmi sene ilim okumalısınız” demiş olsaydı acaba bu ilmi kim kabul ederdi. Bir zaman sonra ilmî seviyeyi yükseltip zikrolunan kitaplara İzhar ve İzzî gibi diğer kitapları eklemiş ve “İzhar okuyan hocadır” buyurarak insanları heveslendirmişti. Daha sonra bu kitaplara Kâfiye, Molla Câmî, Nûru’l-îzah, Mülteka, Telhis, Şerhu’l-Emalî, Şerhu’l-akaid gibi daha yüksek kitapları eklemiştir.

İlmin temelini bu şekilde atarak birçok talebeler yetiştiren Mahmud Efendi Hazretleri bunlarla da yetinmeyip “Mülteka ezberlenmeli”, “Hidâye okunmalı”, “Mülteka’nın şerhi olan (eseri daha geniş biçimde açıklama amacıyla yazılmış kitap/kitaplar) Mecmeu’l-enhur’u anlayarak okuyup bitirmeyene hoca demem” gibi sözlerle ilmî seviyeyi daha da yükseltmiştir. Artık “Uzun uzun tefsirler uzun uzun hadisler, fıkıhlar okuyun” diyor ve hoca olduktan sonra yedi sene fıkıh ihtisası (uzmanlığı) yapılması gerektiğini söyleyerek içindeki niyetini dile getiriyordu.

Kadın Medreselerinin/Kuran Kurslarının Oluşmasında ki Gayreti

Bu arada kadınların cahil kalmalarına (dini bilgi yönünden) gönlü razı olmadığından bu konuda da yeni bir çalışma yapıyordu. Kadınlara İslamiyet’i en kolay yine kadınlar anlatabileceği için onlardan da hocalar yetiştirmek gerekiyordu. Erkeklerin kendilerine mahrem olmayan kadınları hele ki böylesine bozuk bir zamanda okutmaya kalkmaları birçok mahzuru (sakıncayı) beraberinde getireceğinden bu işe şöyle bir çare buldu; kendisi önce erkekleri okuttu sonra erkek hocalara hanımlarını ve kızlarını okutmalarını emretti. Kocalarından veya babalarından okuyan hanımlar da diğer hanımları okuttular. Kadınların nurlarını söndüren unsurlar erkeklerinkinden daha az olduğu için kısa zamanda kadın medreseleri çoğaldı ve yayıldı. Öyle ki okuyan kadınların sayısı erkekleri geçti. Nice kızlar hâfızlık yaptı ve niceleri hoca olup sâir (diğer) kadınların hidayetlerine vesîle oldular.

İlmi Yayma Konusunda ki Hedefi

Mahmud Efendi Hazretleri ilme teşvik babında (amacıyla) vaazlarında defalarca şu sözleri tekrarlamıştır: “Boğaz köprüsünü alelâde marangozlar, demirciler yapabilir mi? Büyük mühendisler büyük mimarlar lazım. İşte bu din köprüsünü de küçük hocalar yapamaz büyük âlimler lazım.”

Âlimlerin Mahmud Efendi Hakkındaki Görüşleri

1) Ali Haydar Efendi’nin Takdiri

Mahmud Efendi Hazretleri’nin şeyhi, son dört padişahın huzur hocası, dört mezhebin müftüsü ve Meşîhat-ı İslamiyye’de (şeyhülislâmlık makamında) heyet-i te’lîfiyye reisi (Fetvahâne’ye bağlı olarak fıkhî meseleleri derleyen, düzenleyen ve uzlaştıran kurulun başkanı) olan Ali Haydar Efendi Hazretleri Harici Link İkonu kendi yerine bıraktığı Mahmud Efendi Hazretleri hakkında: “(İlahî koruma sayesinde) Henüz Mahmud’umun sol tarafına bir seyyie (günah) yazılmamıştır. Mahmud’umun eli benim elimdir. Bende ne varsa Mahmud’uma verdim. O’nu sevmeyen âhirette beni göremez.” buyururlardı.

2) Emin Saraç Hocaefendi’nin Görüşleri

Ali Haydar Efendi’den ve Zâhid el-Kevserî’den mücaz olan (icazet alan) büyük âlim Emin Saraç Hocaefendi, Mahmud Efendi Hazretleri’ni sıkça ziyaret eder ve çeşitli vesilelerle: “Ali Haydar Efendi Hazretleri’nin murâdını (isteğini) Mahmud Efendi hayata geçirmiştir çünkü Ali Haydar Efendi’nin tek arzusu ilmin yayılması ve (sakal, cübbe, şalvar ve çarşaf gibi) islam şiârının (ilkesinin) canlanmasıydı” derdi.

3) Hacı Dursun Fevzi Efendi’nin Sözü

Mahmud Efendi Hazretleri’nin zâhirî ilimdeki üstadı Hacı Dursun Fevzi Efendi: “Mahmud Efendi Hazretleri’nin arkasında namaz kılan İmam-ı Âzam efendimizin ardında kılmış gibidir” derdi. Kendisi evvelki meşayıhtan (şeyhlerden) icazetli bir şeyh olduğu halde ilk önce Ali Haydar Efendi Hazretleri’ne intisab edip (bağlanarak) O’nun halifesi (temsilcisi ve yolunun sürdürücüsü) olmuş daha sonra Mahmud Efendi Hazretleri’ne intisab ederek O’nun yüce makamını itiraf etmiştir.

4) Muhammed Mazhar el-Fârûkî’nin Şahidi

İmâm-ı Rabbânî Hazretleri’nin yedinci torunu ve Medîne-i Münevvere’deki Mazharî Ribâtı’nın son şeyhi olan Muhammed Mazhar el-Fârûkî Hazretleri, Mahmud Efendi Hazretleri’ni İstanbul’da ziyaret etmiş ve: “Ben âlemleri gezdim bu asırda Mahmud Efendi gibi şerîat (islam kurallarını) ve tarîkatı (benimsenen usulü, tutulan yolu) birlikte yaşayan bir zat (kimse) görmedim” demiştir.

5) Seyyid Muhammed Alevî el-Mâlikî’nin Tesbiti

İslam âleminin en büyük âlimlerinden ve ehl-i sünnet’in en büyük müdâfîlerinden (savunucularından) olan büyük kutub allâme (son derece bilgili) Seyyid Muhammed Alevî el-Mâlikî (Rahimehullâh) Mahmud Efendi Hazretleri’ni İstanbul’daki dergâhında birkaç defa ziyaret etmiş vefatından önce on gün kadar kendisinin misafiri olmuş ve: “Dünyada birçok cemaatler (ibadet için bir araya gelen topluluklar) gördüm. Kimisi ilme önem verip tasavvufu zâyi etmiş (kaybetmiş) kimi de tasavvufa ihtimam (özen) gösterip ilmi zâyi etmişlerdir (kaybetmişlerdir) ama Mahmud Efendi ve cemaati ilimle ameli şerîatla tarîkatı birlikte yaşayıp-yaşatan müstesna (benzeri zor bulunan) cemaatlerdendir. Bu kadar kalabalık müridi olup da kendisini öne çıkarmayan ve son derece tevâzû sahibi olan (alçak gönüllü olan) bir zat mutlaka evliyâullâhın kutuplarından (başlarından) biri olması gerekir zira (çünkü) bu makam normal bir velîde tahakkuk etmez (gerçekleşmez)” demiştir.

Diğer Büyük Âlimlerin Sözleri

2009 yılının yazında gerçekleşen Şam ziyareti sırasında düzenlenen toplantıda ulemâ ve meşâyih meclisinde (din âlimleri ve tasavvuf büyüklerinin katılımıyla) Allâme Muhammed Saîd Ramazan el-Bûtî bu mevzûya (konuya) işaret edip Mahmud Efendi’ye “Türkiye’deki sırrı siz muhafaza ettiniz” demişti.

Yine 2009 yılının Aralık ayında Mahmud Efendi’yi ziyarete gelen Büyük Muhaddis (hadis bilimi ile uğraşan) Allâme Muhammed Avvâme bir sohbet esnasında etrafında toplanan on bin kadar talebeyi gördüğünde Hazreti Ali Efendimiz’in (kerremellahu vechehû) Kûfe’ye gelişinde İbni Mesûd (radıyallâhu anh)‘ın talebelerinin O’nu karşılamaya çıkışlarını zikrederek Hazreti Ali (kerremellahu vechehû)‘nun İbni Mesûd (radıyallâhu anh) hakkındaki; “Allâh İbni Mesûd’a rahmet etsin. Gerçekten bu beldeleri ilim doldurmuş” sözünü nakledip akabinde (peşine); “Allâh Mahmud Efendi’ye merhamet etsin. Gerçekten bu beldeleri ilim doldurmuş” demişti.

Mahmud Efendi Hazretleri’nin ilim, amel ve ihlastaki yüksek mertebesine (derecesine) daha birçok âlim değinmiştir ki Büyük Muhaddis merhum (vefat eden) Abdulfettâh Ebû Ğudde kendisini mescidinde ziyaret edip hürmetlerini arz etmiştir.

Medîne-i Münevvere’nin kutuplarından (manevi büyüklerinden) olup dünyadaki bütün velilerin meclisinde toplandığı Muhammed Zekeriya el-Buhârî Hazretleri rüyasında Rasûlüllâh (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)‘i görmüş Kâinatın Efendisi’nin hemen ardında da Mahmud Efendi Hazretleri’nin ayağını Rasûlüllâh (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)‘in mübarek ayağını kaldırdığı yere koyarken görmüş bunun üzerine Mahmud Efendi Hazretleri’ne: “Ben Buhara’da Seyr-u Sulûkümü tamamlayamadım, siz bana tamamlattırır mısınız? diye ricada bulunmuş. Efendi Hazretleri de: “Siz manen tamamlamışsınız” diyerek tevazu göstermiştir. (Yani kalpteki seyr-u sülûk tamamlanmış, batınen (iç dünyada) olgunluk elde edilmiştir.)

Şâm-ı Şerîf’in fukahâsından (fıkıh ilminde söz sâhibi olanlarından) Abdurrezzak Halebî Hazretleri Mahmud Efendi Hazretleri’nin en büyük âşıklarından olup talebelerine daima onu tanıtmaya çalışmıştır.

Son devrin Hanefi fukahâsının en büyüklerinden olan merhum Edîb Kellâs Hazretleri yüz yaşına yaklaşmış iken ellerde taşınarak Şâm-ı Şerîf ziyaretlerinde Efendi Hazretleri’ni ziyarete gelmiş ve onun hakkında: “Kalbimin sevgilisi” diye ihtiramda (saygıda) bulunmuştur.

Türkiye meşâyıhının (şeyhlerinden) ulularından Kelâmî Dergâhı Postnişîni (tekkenin şeyhi) Ali Haydar Efendi Hazretleri’nin âhiretliği olan Mahmud Sami Ramazanoğlu Hazretleri, Mahmud Efendi Hazretleri’ni mescidinde ziyaret ederek O’nun yüce makamını tasdik etmiştir.

Gümüşhânevî kolunun önde gelen meşâyıhından Mehmed Zâhid Kotku Hazretleri, Mahmud Efendi Hazretleri’ni sürekli ziyarete gelmiş ve cenazesinin yıkanmasını ve namazının kıldırılmasını kendisine vasiyet etmiştir.

Ali Haydar Efendi Hazretleri’nin âhiretliği olan Alvarlı Muhammed Lutfî Efe Hazretleri’nin âhiretliği olan, Rasûlüllâh (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)‘in kabr-i şerifinin kapısı herkesin önünde kendisine açılan ve vefatından altı ay sonra kabrinden çıkartıldığında kefeninde hiçbir leke bulunmaksızın etrafa misk kokuları saçan Hacı Salih Efendi Hazretleri, Mahmud Efendi Hazretleri’nin müridi gibi (talebesi gibi) pazar sohbetlerine katılır ve O’nun hakkında: “Kutb-u Medar (dünyâda herşeyin var olması ve varlıkta durabilmesi için mânevî ilimlerin ve fâidelerin gelmesine vâsıta olan) bu Zattır görmüyor musunuz, dünya etrafında dönüyor” buyurmuştur ki bu fakir (aciz) bunu bizzat kulaklarımla duymuşumdur.

Son dönemde Kur’an’a çok büyük hizmeti geçmiş olan Gönenli Mehmed Efendi Hazretleri, Mahmud Efendi Hazretleri’ni sık sık ziyaret ederdi. Oğlu vefât ettiğinde Efendi Hazretlerimizle birlikte kendisine tâziye (başsağlığı) ziyaretine gittiğimiz zaman Efendi Hazretlerine hitaben: “Senin yaptıklarını biz beceremedik ortalığı sakallılarla ve çarşaflılarla doldurdun. Bir kere rüyamda semânın bir katında evliyâullahın toplantısına katıldım tanıdığım bütün meşâyıh (şeyhler) oradaydı, seni göremeyince sağa sola bakındım. O zaman hâtiften (sesi işitildiği halde kendisi görülmeyen) birisi: “Mahmud’u aşağılarda arama. Yukarı bak! Yukarı!” diye nida edildi (seslenildi)” demiştir.

Son devir Osmanlı ulemasından ve Medîne-i Münevvere meşâyıhından olan Hattat (arapçada güzel yazı yazan) Mustafa Necati Erzurûmî Efendi Hazretleri, Mahmud Efendi Hazretlerine çok tazim (saygı) eder Medîne-i Münevvere’de kaldığı otellerde Efendi Hazretlerini ziyaret ederek: “Şeytan senden kaçtığı kadar kimseden kaçmıyor. Bu zamanda şeytanın en büyük düşmanı sensin.” derdi.

Muhammed Ali Sâbûnî gibi dünya çapında Meşhur allame, Mahmud Efendi Hazretlerine intisab etmiş ve: “Bu Zât (bu kimse) sadece Türkiye’nin değil bütün dünyanın şeyhidir.” demiştir.

Seyda Cezerî’nin halifesi büyük âlim Mehmet Emin Er, Suud ulemasından Seyyid İbrahim Ahsâî, Mekke ulemasından Ahmed Nurseyf, Medîne-i Münevvere’de bulunan Arif Hikmet Kütüphanesi müdürü büyük âlim Ali Ulvi Kurucu, Erzurum müftüsü Halis Efendi gibi Üstadımız Hazretlerini ziyaret eden kendisinin yüceliğini itiraf eden ve kendisine intisab eden daha birçok zevât-ı kirâm (büyük zâtlar) vardır ki bunları tek tek saymaya ne bizim ömrümüz ne yaşımız ne de imkanlarımız müsait değildir.

Allah-u Teâlâ Bu Yüce Ğavs’ın dünyada himmetlerini âhirette şefâatlerini cümlemize nasip eylesin. Âmîn! (müminlerin bağışlanması için Allah katında niyazda bulunmalarını cümlemize nasip eylesin.)

 


Hayatından Dipnotlar

Bir sonraki bölümde Mahmud Efendinin küçük yaşta başladığı hafızlık eğitimi, ailesinin desteği ve dinî hassasiyet içinde şekillenen çocukluk yılları ele alınmaktadır.

➡️

* Bu sayfadaki içerik ilgili sayfadan yararlanılarak özgün şekilde düzenlenmiştir.

 


Hayatından Dipnotlar

Bir sonraki bölümde Mahmud Efendinin küçük yaşta başladığı hafızlık eğitimi, ailesinin desteği ve dinî hassasiyet içinde şekillenen çocukluk yılları ele alınmaktadır.

➡️

* Bu sayfadaki içerik ilgili sayfadan yararlanılarak özgün şekilde düzenlenmiştir.