Mahmud Efendi Hazretleri şer’-i şerîfi yani İslam dinini bir bütün olarak görür; sadece ilimle yetinip ibadet, zikir, tarikat ve tebliğ görevlerini ihmal etmeyi asla kabul etmezdi. Onun nazarında İslam; ilimle, amelle, zikir ile ve emr-i bi’l-mâruf nehy-i ani’l-münker ile yaşanmalıydı.
İlim ve Tarikat Birlikte Yürür
Mahmud Efendi Hazretleri tarikatı ilimden ayrı düşünmezdi. Ona göre zikrullah, kalbi arındıran, nefsi terbiye eden, ilmi bereketlendiren en temel vasıtalardan biriydi. Bu anlayışını şu sözleriyle ifade ederdi:
“Yatmadan evvel biraz ders (tarîkat virdi) ile meşgul olalım. Teheccüd namazından sonra devam edelim. İşrak vakti bitirelim. Ondan sonraki bütün vakitlerimizi ilme harcayacağız.”
Bu sözü onun zaman yönetiminde zikirle ilmi nasıl dengelediğini ve tasavvufla şeriatın birbirine nasıl hizmet ettiğini açıkça ortaya koymaktadır.
Zikrullah: En Büyük Sünnet
Efendi Hazretleri’nin tasavvuf anlayışı yalnızca kalpte değil yaşamın merkezindeydi. Zikri, Rasûlullah Efendimiz’e (s.a.v) ittibanın en büyük göstergesi olarak kabul ederdi. Bu konuda şöyle buyururdu:
“Zikrullah, Efendimize (s.a.v) en büyük ittibâdır. Rasûlüllâh (s.a.v) zikirsiz durmazdı. ‘Rasulullah bana zikri emretti ben de zikrediyorum’ demeli ve sabah akşam durmadan Allah’ı zikretmeli.”
Bu sözleri, onun zikir merkezli tasavvuf anlayışını Kur’an ve Sünnet çizgisinden sapmadan nasıl uyguladığını göstermektedir.
Emr-i bi’l-Mâruf: Dinin Temel Direği
Mahmud Efendi Hazretleri’nin en çok önem verdiği konulardan biri de emr-i bi’l-mâruf ve nehy-i ani’l-münker, yani iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak göreviydi. Ona göre ilim ne kadar yaygın olursa olsun eğer emr-i bi’l-mâruf yapılmazsa toplumda dinin canlılığı kalmazdı:
“İstanbul’un bütün evleri medrese olsa emr-i bi’l-mâruf ve nehy-i ani’l-münker olmasa bir değer ifade etmez.”
Bu anlayışıyla halkı sürekli uyarmış insanları sorumluluğa çağırmış ve onların dünya ve ahiret saadeti için mücadele etmiştir. Bir hutbesinde şöyle haykırmıştır:
“Allah aşkına acıyın bu insanlara! Sel gibi cehenneme akıyorlar.”
Ali Haydar Efendi’den Miras Kalan Şuur
Efendi Hazretleri, şeyhi Ali Haydar Efendi’nin şu sözünü sıkça tekrar ederdi:
“Din-i mübin-i İslam’ın devam ve bekası emr-i bi’l-marûf ve nehy-i anil münker’in devamına; din-i mübin-i İslam’ın inkirazı (yıkılması) emr-i bi’l-marûf ve nehy-i anil münker’in terkine bağlıdır.”
Bu söz onun tasavvufu sadece içe dönük bir ibadet sistemi değil toplumu ıslah eden bir tebliğ ve cihat yolu olarak görmesinin temelini oluşturmuştur.
Mahmud Efendi Hazretleri şeriatı, tarikatı, zikri ve tebliği bir bütün olarak kavrayan; zikirle ilmi, amel ile daveti, tasavvufla sünneti birleştiren nadir alim ve mürşidlerden biridir. Onun hayatında ilim susuz bir toprak değil zikrullah ile yeşeren bir bağ gibidir. Bugün hâlâ onun yolundan giden binlerce insan, bu bütüncül İslam anlayışını taşımaya devam etmektedir.
Hayatından Dipnotlar
Bir önceki bölümde Mahmud Efendi Hazretleri’nin nafile ibadetlere ve sünnetlere olan bağlılığı, İslam’ı yaşama şekliyle insanlara örnek oluşu ve cemaatine doğru İslam anlayışını aşılayarak sünnetin yeniden ihyasına katkı sağladığı anlatılmaktadır.
Bir sonraki bölümde ise Mahmud Efendi Hazretleri’nin ilme ve ilim ehline (âlimler ve talebeler) olan derin sevgisi, saygısı ve desteği anlatılmaktadır.
⬅️ Önceki Bölüm – Mahmud Efendi’nin İbadet Hayatı ve Sünnet-i Seniyyeye Bağlılığı
➡️ Sonraki Bölüm – Mahmud Efendi’nin Ulemâya ve Talebelere Olan Hürmeti

